25 Ocak 2009 Pazar

KARNE, KİTAP, VALİ

Başlıktan anlaşıldığı üzre geçen hafta yazılmayan yazının kazası bu hafta yapılacaktır :)

Karnelerimiz aldık, tatilimize başladık :)

Büyük kuzum harika bir karneyle yüzümüzü güldürdü bu dönem yine. Diyeceksiniz ki ilköğretim ikinci sınıfta kötü karne mi olur, evet pek olmuyor sanırım ama bizi mutlu eden baştan aşağı “5”lerle dolu ders notu hanelerinden ziyade karnesiyle birlikte “Kitap Kurduyum” belgesiyle ödüllendirilmesi oldu. (Kitap Kurducum Özlemcim, bak sıkı bir rakip yetişiyor sana hem de belgeli kurt bu :) )

Tevafuk bu ya, Pazar sabahının 7’sinde Karne yazısı yazmak için masama oturduğumda, kahvemi bitirene kadar birkaç Pazar yazısı okuyayım dedim ve karşıma Flaubert’in "Yaşamak için okumalı" sözüyle başlayan bir köşe çıktı bahtıma:)
Elif Şafak bu Pazar köşesinde, tarihçi Alberto Manguel'den şu hikâyeyi aktarmış;
11. yüzyıl başında İran'da kitaplara düşkün bir şah yaşardı. Günün birinde bir sefere çıkması icap etti. Ama kitaplarından ayrılmak istemiyordu. 117.000 kitabı vardı. Sonunda kitaplarını da beraberinde götürmek için duyulmamış bir şey yaptı. Dört yüz deveyi arka arkaya dizerek hepsine kitap yükledi. Develer, harf sırasına göre sırtlarına konulan kitapları taşıyarak şahla beraber sefere geldiler. Böylece şah yol boyunca ne zaman bir kitaba ulaşmak istese, o harfi taşıyan deveyi bulup, kitabını kolaylıkla çekip alabiliyordu.
Ve eklemiş Elif Şafak “Böylesi tutkulu bir kitap düşkünlüğünden, bugünün kitap okumayan gençliğine uzun bir yol geldi insanlık. Ama bunun adı "ilerleme" mi, orası tartışmalı.”

? !

Kitap okuma konusunda üzücü istatistikler ortadayken çocuğumun okuma sevgisine sahip oluşunu ve bu sevgiyi yerleştirme, kalıcı kılma konusunda öğretmenimizin kararlı çabalarını, teşviklerini görmek o kadar özel, o kadar ayrıcalıklı hissettiriyor ki… Ben sevinmeyeyim de kimler sevinsin yani :))))

Bu arada, abiye gösterilecek yoğun tezahüratlar karşısında karın ağrısı çekeceği şüphesiz olan küçük kuzuya da ev yapımı bir karne verdim bu dönem:)

Cuma ve Cumartesi günümüzü karne kutlama etkinlikleriyle geçirdik, etkinlikler dahilinde iki kuzum da cumartesi gecesini anneannelerinde geçirmek üzere bizden ayrıldı :)

Ayrıldıktan sonra kıymetlimle birlikte VALİ’yi izledik.

Film, merhum Recep Yazıcıoğlu’nun yaşamından ekranlara uyarlanan “Köprü” dizisinin ardından, “Süper Vali”nin yaşamından yola çıkarak Türkiye’de yaşanan sorunlar ve ardındaki gizli odakları yansıtıyor.
Vali Faruk Yazıcı'nın neredeyse çocukluktan beri arkadaşı olan MTA Mühendisi Ömer Uçar ve mühendis arkadaşlarının, bölgedeki zengin uranyum madeni yatağıyla ilgili elde ettikleri bilgi üzerine başlayan şüpheli ölümler… Birbiri ardına kaybedilen pırıl pırıl, vatansever, fedakar bilim adamlarımız, mühendisler… Ve bu düzenin sürmesini isteyen sermayenin ardındaki gizli ve açık güçler… Kısacası Vali, Türkiye çıkarlarını koruyup ülke insanlarının menfaati için elini taşın altına koyanlarla, taşları yukarıdan üstümüze yağdıran çıkar grupları arasındaki çekişmenin acı hikayesini anlatıyor, bir film süresine sığabildiği kadarıyla…

Velhasıl film izleme lüksüne sahipseniz izleyin derim:) Bu arada biz filmi Osmangazi Belediyesi’ne ait Akpınar Kültür Merkezi’nde izledik, hafta içi-hafta sonu – hafta kenarı fark etmiyor, öğrenci-öğretmen 2.5, tam 3.5 lira, haberiniz ola :))

Karneli Kuzuların hepsine mutlu tatiller diliyorum…

Hiç yorum yok: