21 Mayıs 2008 Çarşamba

Havamız Olsun !

Çok küçüğüm daha… Dört ya da beş yaşlarında…

Her bayram, her tatil kabus! Otobüse binilecek, İzmit’e anneannelere gidilecek… Anneannenin yanında olmak iyi, hoş da yolculuk ne olacak?

O zamanın havalandırma dahil hiç bir konforu olmayan şehirlerarası otobüsünde iki buçuk saat kadar ağlayarak, öğürerek, kusarak, kolonyalı mendil koklayarak yolculuk yapılacak.

Her yola çıkışta inşallah yakınımda biri sigara içmiyordur diye dualar edilecek…

Önünde, ardında, sağında, solunda sigaranın birini yakıp diğerini söndüren adamlara (!) bir şey demeye gör. “Beğenmiyorsan taksiye binersin kardeşim” küstahlığıyla başlayan tartışmaların bini bir para…

Yıllarca devam eden bu eziyet bilinçaltımda nasıl bir hasar bıraktıysa şuan “uçak gibi” dediğimiz, pırıl pırıl otobüslerde bile midem bulanır benim, sigara kokusu duyarım sanki, içim kalkar, canım sıkılır…

O yıllarda o kadar nefret ettim ki bu kokudan en yakın arkadaşlarım tiryaki olmuşken ben hiç denemedim. Merak etmedim.

Sigara içen bir adamla asla evlenmem dedim daha evlenmeye çok varken… Çok şükür yine sigarayı hiç denememiş akıllı bir adamla evlendim:)

Bizim evimizde hiç sigara içilmemişti, ben de evlendim evimde içirmedim. En yakın arkadaşlarıma bile ya balkonu ya sokak kapısını gösterdim.

Şimdi en çok sevinenlerden biri benim “Sigara Yasağı”nın genişletilmesine.

İnanılır gibi değil ama kişisel özgürlüklerinin kısıtlandığından bahsedenler var:)

Siz benim en birinci özgürlüğüm olan, “yaşama”, “nefes alma” hakkıma tecavüz etmişken hangi özgürlükten bahsediyorsunuz!

Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu verilerine göre, Türkiye'de her gün ortalama 15 milyon paket sigara tüketiliyor. Son 10 yılda ülkemizde tüketilen sigara miktarı 1 trilyon 95 milyar 700 milyon adede ulaştı. Ülkemizde insanlar sigaraya günde 45 milyon 205 bin YTL ödüyor. Sigara için kişi başına yapılan ortalama harcama ise 233,8 YTL.

Türkiye'de 17 milyon sigara tiryakisi bulunuyor. Tütüne harcanan para ise yılda 15 milyar dolar. Maddi kayıpların yanında yılda 100 binin üzerinde insan sigaraya bağlı hastalıklar yüzünden erkenden hayatını kaybediyor. Duman yüzünden kolu ve bacağını kaybedenler kervanına her gün yenileri ekleniyor. 4 binin üzerinde zehir taşıyan sigara 10 ayrı organda kanser yapıyor. Sigara bu haliyle Çernobil nükleer santralinden daha fazla hastalık saçıyor.

Dehşete düşüyorum bütün bu veriler karşısında!

Bu yasağın en sıkı takipçilerinden biri olacağım. Tahmin ediyorum ki çok kişinin canını yakacağım:)

Kırk yılda bir dünya kadar para döküp ailemle nezih bir yerde, keyifli bir yemekte, birden başımda dönen sigara dumanıyla tadım tuzum kaçarken, kendim bir yana küçücük çocuklarımın yediğine içtiğine nikotin karışmışken, işletme sahipleri üç kuruş için sigara içene değil de bana idare etmemi salık verirdi. Ama sonunda gün oldu devran döndü:)

Çok değil daha geçen hafta Bursa’nın en ünlü, en şık pastanelerinden birinde eşimle baş başa pazar kahvaltısı yaparken, mis gibi çayımın kokusuna pis sigara dumanı karıştıranlar, onlara göz yumanlar, ricamızı kulak ardı eden yetkililer yaktım sizi:))))

İnsanlar nasıl şehirler arası otobüslerde sigara içmemeye alıştıysa, şimdi genişletilen yasak alanlarda içmemeyi de öğrenecekler.

Yıllarca okul koridorlarında elinde sigarayla dolaşan öğretmenler, sadece kendilerine ayrılan odada içebilmeyi nasıl kabullendiyse şimdi bahçe de dahil okul sınırları içinde sigara içmemeye alışacaklar.

Bir umut ışığı doğdu şimdi bana ve benim gibi sağlığının derdinde olanlara. Sağlıklı bir nesil yetiştirebilmek için büyük bir şansa dönüştürülebilir bu yasak diye düşünüyorum.

Gözümüzden sakındığımız çocuklarımız sağlık solusun istiyorsak, nefes almak istiyorsak, herkesten önce biz anneler takipçisi olmalıyız bu yasağın!

Ey aktif içiciler gözüm üzerinizde, takipteyim haberiniz olsun:)

11 Mayıs 2008 Pazar

Ah Anneciğim...

Anneciğim sen benim için her şeyi yaptın.


Gelecekte ben de sana her şeyi yapmak istiyorum.


Sen bana ne istersem aldın.


Ben de gelecekte sana ne istersen alacağım.


Sen beni doğurdun.


Sen beni büyüttün.


Sen olmasaydım ben bu dünyaya gelemezdim.

Geçen yıl ilk “gerçek” anneler günü hediyemi almıştım, bu yıl da ilk anneler günü mektubum geldi büyük kuzumdan:)

Böyle bir mektup karşısında her anne ne yaparsa ben de onu yaptım... Okudum ağladım… Ağladım okudum… Sonra gözlerimi sildim… Yine ağladım:)

“Acıklı bir şey yazmamıştım ki ben!” diyerek elimden alıp bir kere de kendi okudu kuzum Türkçe dersinde yazıp, öğretmeninden aferin aldığı mektubunu. Anlam veremedi gözümün yaşına…

Dünyalar kıymetlisi bu mektubu okurken neler neler geçti aklımdan… Hangi birine ağlıyorum ben de karıştırdım…

Küçükken annelerimize verdiğimiz sözler geldi.

Biz büyüdükçe hafızamızdaki yeri küçülen sözler…

Hiç unutmuyorum orta okul birinci sınıftaydım, bir tatlının ismi konusunda arkadaşlarımla fikir ayrılığına düştük ve sonunda iddiaya girdik. Peki kime soracağız dedi biri, ben de “anneme soralım!” dedim. Hepsi birden güldüler, alay ettiler. Halbuki benim için hala en bilgili, en yetkili kişi oydu…

Bilgilerimizi çoğalttıkça annelerimize soracaklarımız eksildi…

Etrafımızdakiler arttıkça biz annemizin etrafından eksildik…

Gün oluyor devran dönüyor…

Ana kuzuları kendi kuzularını alınca kucağına bir parça anlamaya başlıyor “anne olunca anlarsınlar”ı…

Ah anneciğim, ikimiz de hem evladız hem anne. Anlarız artık dilimizi, biliriz birbirimizi… Acıyan yerlerimizi ve onların merhemini…

Anne yanımız evladımızın sağ ve sağlıklı oluşu, evlat yanımızsa annemizin arkamızda duruşuyla mutlu…

Ard arada yürüyoruz şimdi, evladımız önümüzde, annemiz ardımızda…

Evladın peşi sıra koşsak da durmaksızın, arada başımızı çevirip bakıyoruz, güvendiğimiz dağ hep yerinde kalsın istiyoruz…

Sen hala benim ardımdayken ve ben hala sana yaslanmaktayken, seni ne çok sevdiğimi söyleyebilmek ne şans!

Ah anneciğim bilsen ben seni nasıl seviyorum… 50. yazımı sana armağan ediyorum:)

4 Mayıs 2008 Pazar

Benim Hala Umudum Var

Evet itiraf ediyorum yazacak bir konu bulamadım.

Aklımda olanları konulara ayıramadım…

Ayırdıklarımı derleyip toparlayamadım…

Şarkılar dinledim, kitaplar karıştırdım, fotoğraflara baktım…

Gecenin ilk vakitleri oturduğum masamda sabahın kapısına dayandım fakat diyecek söz bulamadım.

Yazamayışımın nedenini de aradım, işin içinden çıkamadım. Demişler ya sebebi yok bahanesi çok, işte tam da öyle…

Size Müşo’mu anlatayım en iyisi:) Kendisi anneannemin bana geçen yıl hediye ettiği bir saksı çiçeği olur.

Evde saksı çiçeklerinden, özellikle sadece yeşil yaprak verenlerinden çok hazzetmeyen ben, anneannemin hediyesidir diye pek bir sahiplenmiştim bu Müşo’yu. Özel bir ilgi ve bakımla benden beklenmeyecek kadar güzel büyüttüm çiçeğimi.

Gel gelelim geçtiğimiz ocak ayında evimdeki tadilat sonrasında bir de baktım ki, zavallımın tüm yaprakları donup çürümüş:( Geride ne bir dal ne bir sağlam yaprak kalmış.

Çaresiz çürüyen dalları dibinden kestim içim acıya acıya. Toprağını açtım baktım kök de yok, sadece bir iki santim kadar kuru bir dal… Kıyamadım, o dalı çıkarmadım toprağın içinden, ne attım ne üzerine başka bir çiçek diktim. Üstelik diğer çiçeklerimi sularken bu boş saksıyı susuz bırakmadım.

İyi ki ümidi kesmemişim!

Geçen sabah yine su vermek için başına gittiğimde bakın ne gördüm:)

Boş bir saksıyı aylarca suladıktan sonra bir sabah beni karşılayan bu küçük yapraklar içimdeki ümit tomurcuklarını da patlattı birer birer…

Ümidi kestiğim arkadaşlarım, işlerim, planlarım… Hepsi yeşerdi, canlandı… Daha fazla suyla; daha fazla emekle, daha fazla sevgiyle daha fazla ümitle besleme isteği doldurdu içimi…


Dinle(n)me listemde yoktu çok sevdiğim o Mahzar Alanson şarkısı, aradım buldum, ekledim, dinledim, dinlendim…

Benim hala umudum var

İsyan etsem de istediğim kadar

İnat etsem bile

Bırakmazlar sahibim var...

Benim hala umudum var

Seviyorlar bazen soruyorlar

Hayran hayran seyret

İster katıl, ister vazgeç...

Güzel günler, bizi bekler

Eyvallah dersin olur biter

Güzel günler, bizi bekler

Eyvallah dersin geçer gider...