Bu hafta köşemi, ilk kez Mustafa Ulusoy’un “
Ay Terapisi” adlı kitabında rastladığım bir öyküye bırakıyorum…
Aslında pek meşhur olduğunu sonradan öğrendiğim bu öykü bilmeyenlere anlatılmış, bilenlere hatırlatılmış olsun :)
Öykü ünlü Çin düşünürü Lao Tzu’nun zamanında geçiyor..
Bir zamanlar, Çin’in bir köyünde yaşlı bir adam varmış. Çok da fakir... Ama kral bile onu kıskanırmış. Zira, öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki... Kral at için ihtiyara önemli bir para teklif etmiş, ama adam satmaya yanaşmamış.
‘Bu at, bir at değil benim için. Bir dost... İnsan dostunu satar mı hiç?’ dermiş hep.
Bir sabah kalkmışlar ki, at ortalarda yok. Köylü ihtiyarın başına toplanmış.
‘Ah ihtiyar ah! Bu atı sana bırakmayacakları belliydi. Keşke krala satsaydın; ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın’ demişler..
İhtiyar ‘Karar vermek için acele etmeyin’ demiş... Sadece ‘At kayıp’ deyin. Çünkü gerçek bu. Ondan ötesi sizin yorumunuz. Atımın kaybolmasının benim için hayır mı yoksa şer mi olduğunu ancak Allah bilir. Arkasının nasıl geleceğini Allah’tan başka kimse bilemez. Allah hayırdan şer, şerden hayır, karanlıktan aydınlık, aydınlıktan karanlık çıkarır. Allah’tan bu durumu benim için hayırlı kılmasını diliyorum.’
Köylüler ihtiyara kahkahalarla gülmüşler.
Aradan on beş gün geçmeden, at bir gece ansızın dönmüş. Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine. Dönerken de, vadideki on iki yabani atı peşine takıp getirmiş.
Köylüler, ihtiyar adamın etrafına toplanıp özür dilemişler.
‘Sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir talihsizlik değil, adeta bir devlet kuşu oldu senin için. Şimdi bir at sürün var’ demişler.
İhtiyar çok sakinmiş. Her daim şükür içindeymiş.
‘Karar vermek için gene acele ediyorsunuz’ demiş ihtiyar. Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç... Arkasının nasıl geleceğini Allah’tan başka kimse bilemez. Allah hayırdan şer, şerden hayır, karanlıktan aydınlık, aydınlıktan karanlık çıkarır. Ben bunu benim için hayırlı kılması için Allah’a dua ediyorum.
Köylüler, içlerinden ‘Bu ne garip bir ihtiyar. Açık açık kazançlı olduğu halde, hâlâ Allah’a bu durumu hayırlı kılması için dua ediyor. Duayla kafayı bozmuş!’ diye geçirmişler...
Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış.
Köylüler gene gelmişler ihtiyara. ‘Bir kez daha haklı çıktın’ demişler. ‘Bu atlar yüzünden tek oğlun bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok. Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın.’
İhtiyar ‘Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz’ diye cevap vermiş. ‘O kadar acele etmeyin. Oğlumun bacağı kırıldı. Görünürdeki gerçek bu. Bana eskisinden daha fakir, daha zavallı olacağımı söylemeniz ise bir düşünce hastalığı. Yaratıcı hayatı küçük parçalar halinde yollar bize. Sonra ne olacağını mutlaka O bilir. Mutlak bilgi O’nun elindedir. Allah hayırdan şer, şerden hayır, karanlıktan aydınlık, aydınlıktan karanlık çıkarır. Ben Allah’a bunu benim için hayırlı kılması için dua edeceğim...
Birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir orduyla Çin’e saldırmışlar. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köylüler, yine ihtiyara gelmişler. ‘Gene haklı olduğun kanıtlandı’ demişler. ‘Oğlunun bacağı kırık, ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, büyük bir kısmetmiş meğer.’
‘Siz erken karar vermeye devam edin’ demiş, ihtiyar. Oysa ne olacağını kimse bilemez. Bilebildiğimiz bir gerçek var: Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde. Ama bunların hangisinin hayır, hangisinin şer olduğunu ancak Allah biliyor. Allah hayırdan şer, şerden hayır, karanlıktan aydınlık, aydınlıktan karanlık çıkarır. Her birimizin yaşadığının hayır olması için Allah’a dua edeceğim.”
Lao Tzu, öyküsünü şu nasihatle tamamlıyor: "Acele karar vermeyin. Hayatın küçük bir dilimine bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar; aklın durması halidir. Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur. Buna rağmen akıl, insanı daima karara zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar. Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz."