Bugünlerde varım ama yokum, dinliyorum ama anlamıyorum, düşünüyorum ama bir yere varamıyorum, bakıyorum ama göremiyorum… Uyuyorum ama dinlenmiyorum, uyanıyorum ama ayılamıyorum…
Uzun zamandır olmam gereken her yerde hem var hem de yok olmuşken, yazmam gereken köşem niye boş kalsın?...
Birkaç satır ve bir “huzur” resmiyle ses vereyim dedim, güllük gülistanlık, şöyle denizli, bulutlu, ağaçlı, kuşlu, kelebekli, böcekli bir huzur resmi ararken unuttuğum bir hikaye çıktı karşıma…
Günlerden bir gün halkı tarafından çok sevilen bir kral huzuru en güzel resmedecek sanatçıya büyük bir ödül vereceğini ilan eder. Yarışmaya çok sayıda sanatkar katılır. Günlerce çalışır, birbirinden güzel resimler yaparlar. Sonunda eserleri saraya teslim ederler.
Tablolara bakan kral sadece iki resimden hoşlanır. Resimlerden birinde sükunetli bir göl vardır. Göl, bir ayna gibi etrafında yükselen dağların görüntüsünü yansıtmaktadır. Üst tarafta pamuk beyazı bulutlar gökyüzünü süslemektedir. Resme kim baksa, onun mükemmel bir resim olduğunu söylemekten kendini alamaz.
Diğer resimde de dağlar vardır ama engebeli, çıplak dağlar. Üst tarafta öfkeli gökyüzünden yağmur boşanmakta, şimşekler çakmaktadır. Dağın eteklerinde ise köpüklü bir şelale çağıldamaktadır. Kısaca resim hiç de huzurlu görünmemektedir.
Fakat, kral resme bakınca şelalenin ardında, kayalıktaki çatlaktan çıkan minnacık bir çalılık görür. Çalılığın üstünde, anne bir kuşun örttüğü küçük bir kuş yuvası gözükmektedir. Kulakları sağır eden bir gürültüyle akan suyun orta yerinde, anne kuş yuvasını kurmakla meşguldür.
Ödülü ikinci resim kazanır. Kralın açıklaması şöyledir: “Huzur, hiçbir gürültü veya sıkıntının olmadığı yer demek değildir. Huzur, bütün bunların içinde bile, kalbimizin sükun bulmasıdır”.
Uzun zamandır olmam gereken her yerde hem var hem de yok olmuşken, yazmam gereken köşem niye boş kalsın?...
Birkaç satır ve bir “huzur” resmiyle ses vereyim dedim, güllük gülistanlık, şöyle denizli, bulutlu, ağaçlı, kuşlu, kelebekli, böcekli bir huzur resmi ararken unuttuğum bir hikaye çıktı karşıma…
Günlerden bir gün halkı tarafından çok sevilen bir kral huzuru en güzel resmedecek sanatçıya büyük bir ödül vereceğini ilan eder. Yarışmaya çok sayıda sanatkar katılır. Günlerce çalışır, birbirinden güzel resimler yaparlar. Sonunda eserleri saraya teslim ederler.
Tablolara bakan kral sadece iki resimden hoşlanır. Resimlerden birinde sükunetli bir göl vardır. Göl, bir ayna gibi etrafında yükselen dağların görüntüsünü yansıtmaktadır. Üst tarafta pamuk beyazı bulutlar gökyüzünü süslemektedir. Resme kim baksa, onun mükemmel bir resim olduğunu söylemekten kendini alamaz.
Diğer resimde de dağlar vardır ama engebeli, çıplak dağlar. Üst tarafta öfkeli gökyüzünden yağmur boşanmakta, şimşekler çakmaktadır. Dağın eteklerinde ise köpüklü bir şelale çağıldamaktadır. Kısaca resim hiç de huzurlu görünmemektedir.
Fakat, kral resme bakınca şelalenin ardında, kayalıktaki çatlaktan çıkan minnacık bir çalılık görür. Çalılığın üstünde, anne bir kuşun örttüğü küçük bir kuş yuvası gözükmektedir. Kulakları sağır eden bir gürültüyle akan suyun orta yerinde, anne kuş yuvasını kurmakla meşguldür.
Ödülü ikinci resim kazanır. Kralın açıklaması şöyledir: “Huzur, hiçbir gürültü veya sıkıntının olmadığı yer demek değildir. Huzur, bütün bunların içinde bile, kalbimizin sükun bulmasıdır”.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder